Geçtiğimiz günlerde Ankara’da 19. Uluslararası Tiyatro
Festivali vardı. Hangi oyuna bilet alsam diye düşünürken taa çocukken 7
Numara’da tanıyıp sevdiğim ve izlemeye doyamadığım Şebnem Sönmez’i görünce dedim bu fırsat kaçmaz.
Oyunun tanıtım bültenini (aşağıda) de
okuduktan sonra tamamdır dedim ve bileti aldım.
Oyuna gideli aslında iki hafta oldu ama ben hala izlediğim
oyundaki parçaları birleştirmeye çalıştığım için yazmakta geç kaldım. Oyun
boyunca kendimi türkçe dublajlı yabancı bir film izlerkenki duyduğum
rahatsızlığa benzer bir ruh hali içerisinde buldum. Hani bazen tepkiler falan
görüntüden daha abartılı bir ses tonuyla gelir ya da ses ile görüntü bir türlü
oturmaz ya hep eksiktir bir şey. Bu hissin sebebi oyunculuktan mı yoksa çeviri
bir oyun olması mı gerçekten çözemiyorum.
Bir de galiba oyun tam olarak benim beklentimi
karşılayamadı. Tanıtım bülteni ve
oyunun Şinasi’de sahnelenecek olması beni çekti. Özellikle Ankara’da son
günlerde Şinasi Sahnesi’nin yıkılacak yerine de otel, alışveriş merkezi,
otopark ve benzeri (artık hangisi
bilmiyorum) bir yapının yapılacağı dedikodusu dolanırken; oyun için tam zamanı
ve yeri diye düşünmüştüm.
Sadece bir bina ya da
park olmaktan çıkmış, bir ruha bürünmüş mekanları artık kullanışsız
diye yeniliyoruz, geliştiriyoruz
diyerek o mekanların değiştirilmesini ben kabullenemiyorum ve bu değerlerin birer birer kayboluşunu
iliklerime kadar zaten hissediyorum. Benim oyundan beklediğim bu durumun bize,
değerlerimize ve geleceğimize vereceği zararların farkında olmayan; farkında
olsa bile duyarsız kalan insanlara
ulaşabilmesiydi ancak ben bu anlamda çok yetersiz buldum. Bir iki sahnede
yıkılacak çok eski bir alışveriş merkezinden bahsedildi ve orada herkesin anısı
olduğu geçti o kadar.
Oyunda alakasını hala kuramadığım çok detay var. Verdiği mesajlar güzeldi ama çok havada kaldığını hissediyorum. Misal bir
birinin aynısı kutu gibi evlere tıkıldık ve eski komşuluklar yerine komşuculuk
oynuyoruz mesajı tam yerindeydi ancak kadının komşusunun kocasıyla yaşadığı ilişkisiyi hikayede bir yerlere oturtamıyorum.Yıkım uzmanı Ned'in spor yapmasını ve bu esnada yaşadığı acıyı da hikaye ile bağdaştıramadım.
Yalnız ilerde bahçeli bir evim olursa ilk işim kuş havuzu
alıp bahçeme koymak ve kuşları beklemek olacak. Hikayenin bu kısmını oyunu
izleyenler hatırlayacaktır.
Beklentimi karşılamasa bile ben gittiğimden dolayı pişman
değilim çünkü tiyatronun bende yeri hep farklıdır.Tiyatro biletlerimi
bile atamayacak kadar değerli benim için. Her oyun bende farklı bir tat bırakır
ve bence her oyunda bir emek vardır. Dilerim daha çok tiyatro salonlarımız daha
çok festivallerimiz olur.
Tanıtım Bülteninden:
Kutu kutu evler ve avuç içi bahçelerde yaşayan sıradan
insancıklar, yaşamdan bir pay alma çabasındalar... Kent yaşamında "artık
işe yaramaz" olarak belirlenen yapılar, sevinç çığlıkları eşliğinde
"patlatılarak" yerle bir edilirken, bunların içinde hastanelerin,
kültürel değer taşıyan yapıların olması da yadırganmıyor... Böylelikle yeni
AVM'ler ve başka rant merkezlerine yer açılıyor, ya... Kahramanlarımızdan
"yıkım uzmanı" Ned, işindeki başarısından kıvanç duyuyor... Ortadan
birer birer yok oluveren kimi eşyaların gizi çözülemiyor... Çitle ayrılmış
minicik bahçelerde barbekü partisiyle başlayan komşuculuk oyunları, kendi
çapında bir başka patlamaya mı gebe?... "Bahar nerdeyse oraya gitme"
düşü gerçekleşir mi?... Kuşlar bu yıl da geri gelir mi?
çok başarılı bir paylaşım olmuş.
YanıtlaSilKuş İsimleri yöneticisi olarak başarılarınızın devamını diliyorum.